Prof. Dr. Murat Erdal ile sektör sohbetlerinde konuğumuz, İstanbul Teknokent Genel Müdürü Sn. Muhammed Kasapoğlu
Muhammed bey, sizinle geniş bir alanı konuşacağız.
Teknokentler, girişimci dünyası ve iş yaşamına etkileri…
- Fakat onun öncesinde kısaca kendisini tanıyalım. Muhammed Kasapoğlu kimdir?
1982’de İstanbul Fatih’te dünyaya geldim. Lisans ve Yüksek Lisans eğitimimi Kimya Bölümünde tamamladım. Yıldız Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümünde doktora öğrenimime devam etmekteyim. 2005 – 2014 yılları arasında çeşitli ilaç şirketlerinde Ar-Ge yöneticisi olarak görev aldım. 2014 – 2021 yılları arasında Yıldız Teknopark’ta çeşitli pozisyonlarda görev yaptım. Özellikle 2019 sonrasında Teknoloji Transfer Ofisi Müdürlüğü görevini yürüttüm. Teknoloji Transfer Ofisi tecrübesi sırasında, Ar-Ge ve bilgiden katma değer elde edilmesi sürecinde, akademik çıktılara ve girişimcilere yönelik ticarileştirme mekanizmaları üzerinde çalışma fırsatı buldum. Ekim 2021 tarihinden beri Entertech İstanbul Teknokent A.Ş. Genel Müdürü olarak görevimi sürdürmekteyim. Uzun yıllar boyunca edindiğin Ar-Ge temelli çalışma kültürümü, Teknokent tecrübelerimi ve teknoloji transfer mekanizmalarına dair bakış açımı Entertech’in yeni hedefleri ve gelişimi için kullanmak istiyorum.
- İstanbul Teknokent ENTERTECH her geçen gün büyüyor. Üzerine ekleyerek ilerliyor. Bölgesinde tam bir cazibe merkezi. İstanbul Teknokent ENTERTECH’in geldiği son noktayı açıklar mısınız ?
Entertech İstanbul Teknokent olarak gelecek vizyonumuzu “sosyal ve teknolojik etki odaklı sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen ve küresel çapta geleceği şekillendiren bir inovasyon ekosistemi oluşturmak” olarak tanımlıyor ve bu bağlamda hedefler koyarak ilerliyoruz. Entertech bugün, yaklaşık 14.000 m2 kiralanabilir alanda 120’nin üzerinde teknoloji firması barındırmaktadır. Bu firmalarımızın yaklaşık 45 tanesi start-up olarak tanımlayabileceğimiz girişim firmalarıdır. Firmalarımıza sadece fiziksel alan sağlamakla kalmayıp Teknokent’te ve Üniversitelerde ortaya çıkan bilginin ekonomik değere dönüştürülmesine dair TRL geliştirme, prototipleştirme, projelendirme, şirketleşme, ürünleştirme, ticarileştirme ve ticarileştirme sonrası finansal yönetim, gelir paylaşımı, yatırım bulma ve yatırım alma gibi süreçlere de rehberlik etmekteyiz.
Ayrıca, girişimcilerimizi yatırımcılara buluşturduğumuz çeşitli etkinlikler düzenlemekteyiz. Böylece hem yatırımcıların girişim firmalarımızı yakından tanımasını sağlıyor hem de girişimcilerimizi olası bir yatırım turuna her daim hazır tutuyoruz. Entertech olarak önemli farklarımızdan biri girişimlerimiz için finansal ve yönetsel sürdürülebilirlik programları uyguluyoruz. Girişimciler genel olarak faaliyet gösterdikleri teknik alanın uzmanı kişiler. Ancak şirket yönetmek, finansal okuryazarlık, organizasyon, pazarlama ve yatırım süreçleri gibi konularda desteğe ihtiyaç duyabiliyorlar. Biz de bu bağlamda, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi ile birlikte hazırladığımız Finansal ve Yönetsel Sürdürülebilirlik Geliştirme eğitimlerine düzenli aralıklar ile girişimcilerimizi dahil ediyoruz.
- Muhammed Bey, teknokentler kurulmaya başladıkları zamandan bu yana projesi olan insanlar için ümit oldu. Bir kanal oldu. Siz ülkemizde teknokentlerin gelişimini girişimciler, üniversiteler ve firmalar açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teknokentler Ar-Ge projeleri olan ve Ar-Ge projelerinde sürdürülebilirliği sağlayan firmalar için önemli istisnalar ve vergi muafiyetleri sağlamaktadır. Böylece devletimiz, Teknokent’te bulunan firmaların Ar-Ge’ye ayrılan bütçelerinin mümkün olduğu kadar kesintisiz kalmasını sağlamıştır. Bunun yanı sıra Teknokentler, Ar-Ge kültürünü ve birlikte iş yapma alışkanlıklarını geliştiren platformlar olarak ülkemiz inovasyon ekosistemine önemli katkılar sunmaktadır.
Girişimcilik milletimizin genlerinde olan bir kavram. Hatırlarsanız, eskiden de kafe açmak, butik otel açmak, ticarete atılmak gibi hayalleri olan maaşlı çalışanlara rastlardınız. Günümüzde teknolojinin gelişmesi ve bilgiye ulaşma hızının artması ile birlikte iş fikirlerinin yapılabilirliği kolaylaştı. Bu bağlamda, Ar-Ge projesi olanlar için yapılabilirlikten ziyade kaynak arayışı ortaya çıktı. Bu bağlamda Türkiye, teknokentlerin gelişimi ve devletimizin sağladığı imkanlar sayesinde, özellikle teknoloji girişimleri için bir cennet haline geldi.
- Tematik teknokent yapıları da var sanırım. Sosyal temalı.
Tematik teknokentlerin değerli olduğunu düşünüyorum. Ancak Ar-Ge bir sorun çözme işidir. Ayrıca günümüzde teknik problemler genellikle çoklu-disiplinli yapılarla çözülebilmektedir. Bu nedenle, temalar belirlenirken ve bu temalara göre firma kabulü yapılırken çeşitlilik de gözden kaçırılmamalıdır. Örneğin, yazılım artık tüm sektörlerin içine girmiş bir haldedir. Kendisi bir sektör olmaktan ziyade tüm sektörler için hızlandırıcı ve kolaylaştırıcı bir yapı haline gelmiştir. Bu bağlamda, tematik teknokentleri de oluştururken gelişen teknolojinin nereye gittiği çok iyi tetkik edilmelidir.
Sosyal tema kavramına ise daha temkinli yaklaşmak gerektiğine inanıyorum. Öncelikle kabul etmek gerekir ki; girişim ve Ar-Ge, para kazanma odaklı kavramlar değildir. Her başarılı girişimcinin odağında insanların hayatlarını değiştirmek, onlara bir fayda sağlamak veya çözülemeyen en az bir problemi çözmek bulunmaktadır. Bu nedenle, doğal olarak, her girişimin sosyal bir faydası olmalıdır. Sosyal faydadan ne kastettiğimize bağlı olarak tanım değişmektedir. İnsanların hayatlarını zorlaştıran önemli bir sorunu teknoloji ile çözmek de istihdam oluşturmak da sosyal fayda olarak tanımlanabilir.
Ama burada dikkat edilmesi gereken konu girişim kavramı ile sosyal temayı nasıl eşleştirdiğimizdir. Her sosyal çaba girişim olarak adlandırılamayabilir. Çünkü gelir modeli olmayan, ticari sürdürülebilirlik ve ölçeklenebilirlik planı olmayan çabaya girişim diyemiyoruz. Girişimcilik en nihayetinde ticari bir konudur. Bu bağlamda, sosyal girişim kavramından ziyade girişimin etkisi ve etki alanı açısından bakmak gerekmektedir.
- Teknokentlerin esas katkısını dünya ile rekabet edebilirlik açısından ülke ekonomisinde oluşturduğu katma değer olarak anlıyoruz. Yenilikçi bir uygulamanın gerçekleştirilmesi, dünyada pahalı olan bir ürünün ikamesi, yerlileştirilmesi gibi sayısız yararlar var. Biraz genel ekonomiye katkılar üzerinde duralım.
İletişim teknolojilerinin gelişimi ile birlikte, tüm dünyada bilginin ekonomik değeri önemli şekilde artmıştır. Günümüzde bilgi ekonomisinin ağırlığı hissedilmektedir. Bilgi artık bir hammadde olarak değerlendirilmektedir. Teknokentlerde yapılan Ar-Ge çalışmalarından elde edilen teknolojiler, bu bilgi ekonomisi düzeninde ülkemizin ayakta kalması için oldukça önemlidir. Sadece üretmek değil, bir ürünün nasıl daha iyi üretileceğini bilmek, yeni bir üretim yöntemi geliştirmek gibi kavramlar da ekonomik değer olarak karşılık bulmaktadır. Bilgi, tabiri caiz ise; yükte hafif pahada ağır bir ticari kavram olarak görülmektedir.
- Çok önemli teknoloji yatırımları ve projeler var. Fakat ticarileşme konusunda sıkıntılar var. Önce teknoloji yani ürün mü? Yoksa önce satış odaklılık ve müşteri mi?
Aslında birinci öncelik ekip. Ar-Ge ekibi veya girişimci grubu fark etmez, beşerî ve ilişkisel sermaye çok önemli. Özellikle ticari başarı, güven ile birlikte gelmektedir. Çok basit bir şekilde baktığımızda, kişisel olarak güvenmediğimiz bir markanın ürününü kolay kolay satın almayız. Yanlış bir algı var; çok iyi bir ürün veya yöntem ortaya koyalım, zaten o kendini satar. Ancak gerçek dünyada bu teori büyük çoğunlukla geçerli olmuyor. Çok önemli bir teknolojik ürün elde etsek bile bu ürün kendi kendini satamıyor, kendi kendine ticarileşemiyor. Arkasında güvenilir bir ekibin, güvenilir bir markanın olduğunu göstermek gerekiyor. Bunun yanında, pazarın ihtiyaçlarını ve müşterinin isteklerini doğru analiz etmiş olmak da önemli. Bazı sektörlerde, çok üst kalite, mükemmel bir ürün yapmak bile ticari başarı için yeterli olmuyor. Mükemmel ürüne rağmen ticari başarısızlığın, o sektöre dair pazarın alışkanlıkları, pazarın maddi büyüklüğü, müşteri segmenti gibi nedenleri olabiliyor. Bu bağlamda, mükemmel bir teknolojik ürün geliştirmek ile ticari başarı arasında birebir doğru orantı yok. Özellikle Ar-Ge yapan ekiplerin ve girişimcilerin, sürekli olarak pazar paydaşları ve müşteriler ile diyalog halinde olması gerekiyor. Girişimci çözdüğü soruna pazarı inandırmalı ve bu sorunu en optimum şekilde kendisinin çözdüğünü müşteriye göstermelidir. Mükemmel demiyorum dikkat ederseniz. Ürün – Pazar uyumu maliyet, basitlik, kolay uygulanabilirlik, müşteri alışkanlıkları, müşteriye kazandırılan statü gibi kavramlar ile mümkün olmaktadır. Girişimcilerimiz, bazen mükemmele ulaşmaya çalışırken pazarın güncel ihtiyacını çözebilecek ürünleri piyasaya sürmeyip geç kalabiliyor. Pazarı başkalarına kaptırabiliyor.
- Firmaların pazarlama bütçeleri kısıtlı. Saha satış tecrübesi ise yok denecek kadar az. Kurumsal pazar tecrübesi zayıf firmaların bu alanda başarı gösterebilmeleri hayli zahmetli oluyor. Ne yazık ki, bir çoğu “ölüm vadisini” geçemiyor. Firmalara neler önerirsiniz?
Girişimciler için pazarlama bütçelerinin yeterli düzeyde olması zaten beklenemez. Ancak girişimciler için düşük bütçeli pazarlama ve müşteriye ulaşma, özellikle sosyal medyanın kullanımı ile bir nebze daha kolay mümkün olabilir. Bu bağlamda, sosyal medya mecralarının iyi değerlendirilmesi önemli.
Ayrıca yukarıda da belirttiğim gibi, girişimciler, ürün geliştirme sırasında, sürekli olarak pazar paydaşları ve müşteriler ile diyalog halinde olmalıdır. Çözdükleri soruna pazarı inandırmalıdır. Bu tip bir pazar araştırması için de çok büyük bütçeler gerekmiyor. Ürünü veya prototiplerini kullanan bir odak gruba sorulacak kısa sorular ile müşterin üründen beklentileri saptanabilir. Bu odak grup, gerekli çeşitliliğin sağlanacağı aile, arkadaşlar, tanıdıklar vb. olabilir. Bir girişim firmasından zaten kimse kurumsal yapıda büyük bir pazarlama projesi yürütmesini beklemiyor. Sektörel toplantılara katılmak ve bu toplantılarda fırsat buldukça ürününü pazar paydaşlarına tanıtmak da düşük bütçeli bir pazarlama faaliyeti olarak görülebilir. Ayrıca Entertech olarak biz de girişimcilerimizin iletişim ve pazarlama faaliyetlerine destek olan bazı yapıları ortaya koyuyoruz. Bunlardan biri Entertech Kuluçka sosyal medya hesapları. LinkedIn ve Twitter’da bulunan bu hesaplardan, girişimcilerimizin ürünlerine dair eğlenceli videolar paylaşıyoruz. Ayrıca bu hesapları takip eden yatırımcılar, sanayiciler ve müşteriler, ilgi duydukları ürünlerin gelişimleri hakkında düzenli bilgi alabiliyorlar.
- Üniversite öğrencileri hiç olmadığı kadar ataklar. Farklı programlardan öğrenciler bir araya gelerek meydan okuyorlar. Deneyim kazanıyorlar. Çeşitli programlar var. Bireysel Genç Girişimciler (BİGG) ve diğerleri.
Günümüzde teknolojinin gelişimi ve bilgiye ulaşma hızının artmasıyla, iş fikirlerinin yapılabilirliği kolaylaştı. Bu nedenle girişimcilik son dönemde bu kadar revaçta. Girişimciliğin son dönemde etkisinin artması, sosyoekonomik bir tabana da dayanıyor. Üniversite öğrencileri, doğru bir ekip ve çözüm getiren bir iş fikri ile teknokentlerde hızlı bir şekilde şirketleşip pazara çıkabiliyorlar. Gençler burada, ne yapacağını, nasıl yapacağını, kiminle yapacağını ve ne zaman yapacağını seçme konusunda kendilerini özgür hissediyorlar. Derinlemesine baktığımız zaman, bu sınırsız bir özgürlük olmasa da kurumsal hayattakine nazaran önemli bir özgürlük. Ayrıca tabii ki devletimizin sunduğu imkanları da göz ardı etmemek gerekiyor. TÜBİTAK BİGG programı şirketleşme öncesi iş fikirlerine, şirketleşme için can suyu sayılabilecek geri ödemesiz bir destek (2022’de bu rakam 450.000 TL) veriyor. Bunun yanı sıra TÜBİTAK‘ın diğer destekleri ve KOSGEB Girişimcilik Destek Programları girişimcileri cesaretlendirmek adına önemli bir etki oluşturuyor.
- Son olarak genç girişimci adaylarına rehberlik edebilecek önerileriniz nelerdir?
Her girişimin ve girişimcinin yapısı birbirinden farklı olduğu için burada klişe sayılabilecek önerilerden uzak durmak istiyorum. Sadece şunu söylemek istiyorum. Yukarıda bazı destek ve hibe programlarından bahsettik. Girişimcilere tavsiyem iş fikrinizi, bu programlara başvuru yaparken yazdığınız projeler ile ve bu programlardan elde edeceğiniz hibeler ile kısıtlamayın. İş fikriniz her zaman projelerden büyük olsun. Bu projeleri, iş fikrinizin gelişimine destek olan basamaklar olarak görün. İkincisi ve daha önemlisi, bir girişimci olarak tek bir iş fikrine bağlı kalmadan, girişiminizin nasıl büyüyeceğini ve sürdürülebilir olacağını planlamalısınız. Tabiri caiz ise, girişimci olarak iş fikrinizden büyük olmalısınız.
- Bu keyifli sohbet için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim hocam.