Küresel ölçekli yeni jeopolitik olgular, Türkiye’nin gerek coğrafi konumu gerekse konjonktürle bağlamda dışarıdan kalamayacağı girişimlerdir. Bu çerçevede pozisyon almak, gelecek yüz yıllık vizyonda küresel aktör olmak için stratejik önemdedir.
İkinci paylaşım (2 Dünya Savaşı) savaşı sonrası hakkına rıza göstermeyen ve durumdan rahatsız olan aktörler yeni nesil paylaşım stratejilerini bir bir hayata geçirmektedir. Bu gelişmeleri yeni ticari bloklaşmalar özelinde okuyup anlamak gerekir.
Uluslararası Politik ekonomi üç ana yaklaşımla kavramsallaştırmaktadır. Bunlar ilki olan Denge yaklaşımı, ülkeler arası sıkı iş birliklerini, bu iş birliklerinin sinerjisinden doğan birlikte kalkınma (win-win) ve modernleşmeyi ve tabi ki liberal ekonomiyi beraberinde getirmektedir. Denge yaklaşımı esasen kuramsal iktisadın savunduğu ticaretin ve ikili ilişkilerin geliştirilmesi bağlamında yapmış olduğu kısıtlı ve tek yönlü analizi ete kemiğe bürünmüş halidir. İkincisi Çatışmacı yaklaşımdır. Bu yaklaşım küresel kapitale (bu kavram 1970’lerden sonra kapitalist bakışla Çokuluslu İşletme olarak, Marksizm bakışla ise Emperyalizm olarak tanımlanır) karşı gerekirse şiddet kullanarak başkaldırıyı ve kapitalist sistemin çöküşü ile yeni bir sosyalist düzenin kurulmasını tavsiye eder. Geçiş süreci Troçki (1931) tarafından geçiş manifestosu olarak deklare edilmiştir. Halen Marksist yaklaşım bu argüman eksenli söylem geliştirmektedir. Üçüncü yaklaşım ise 2000 sonrası daha uzlaşmacı ve barışçıl bir çerçeveye oturan, dünya kanyaklarının eşit ve adil paylaşımını öngören sürdürülebilir bir iktisadi hayatın mümkün olduğunu öne süren Tercihler teorisi, İnsancıl uğraşılar yaklaşımı ve Feminizm gibi kimi düşünsel ve eylemsel teorilerdir.
Ancak yukarına tanımlanan üç yaklaşım da reel dünyada egemen güçler tarafından farklı algılanmakta ve uygulanmaktadır. Ülkelerin stratejik planları ile örtüşen akımlar, zaman zaman sınırlı olarak desteklenmiş, uygulanmış ya da tamamen reddedilmiştir. Ancak gelinen noktada çıkarına ters düştüğü için en liberal olarak bilinen ABD’nin yeni korumacılık tedbirleri ile komünist bir ülke gibi davrandığını, tam tersi komünist bir ülke olan Çin’in liberalizasyonu savunduğunu görmek ve anlamak zor değildir.
Bu çerçevede yeni nesil paylaşım mücadelesi olarak görülebilecek olan, Bölgesel Ekonomik Bütünleşme eğilimlerinin alt yapılarını tartışmak gerekir;
Ekonomik bütünleşmenin en basit formu Seçimli Ticaret Anlaşmasıdır. Sırasıyla kapsamı genişleyerek bu iş birlikleri Serbest Ticaret Anlaşması (STA) , Gümrük Birliği, Ortak Pazar, Ekonomik Birlik ve Politik Birlik olarak sıralamak mümkündür. AB dışında bu çalışmanın kapsamına giren ticari ilişkiler ikinci sırada anılan forma giren iş birlikleridir (STA). Diğer birliktelikler bu çalışmanın kapsamı dışında olduğu için isimlerinin verilmesi ile yetinilmiştir.
Serbest Ticaret Bölgesi anlaşmasına taraf ülkeler hangi hak ve yükümlülüklerle karşı karşıyadır? Anlaşmaya taraf ülkeler aralarında ticari engellerin tamamen kaldırılmasını ancak üçüncü ülkelerle yapacakları ticarette kendi politikalarını istedikleri gibi geliştirmelerini mümkün kılar. Taraf ülkelerin tüm ticari engelleri kaldırmaları belki iyimser bir bakış olabilmekle birlikte söz konusu engellerin minimize edilmesi dahi bir kazanım olarak görülebilir. Nitekim gerek APEC gerekse TTIP halen taraf ülkelerin hak ve ödevleri konusunda konsensüs sağlayamamıştır.
BREXİT ve İngiltere ekonomisi, APEC’in yapısı ve tarafların beklentiler, TTIP ve Kuşak Yol (birlikte ele alınacak) ve taraf ülkelerin beklentileri tartışıldıktan sonra Türkiye’nin söz konusu iş birlikleri içindeki rolü, beklentileri, fırsatlar ve tehditler özetlenerek çalışma tamamlanacaktır.
BREXİT Süreci ve Türkiye Açısında Stratejik Bir Tartışılması
İngiltere’de, AB’den (o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu) ayrılma yönlü irade ilk olarak 1975 yılında tartışılmış ve yapılan oylamada birlikte kalma yönünde %67,2 evet oyu ile sonuçlanmıştır. 2015 seçimlerinde ise AB’den ayrılma söylemleri tekrar gündeme gelmiş, (David Cameron tarafından söylem geliştirilmiştir) sancılı bir süreç sonunda 2020 itibariyle ayrılık resmen başlamıştır.
Aşağıda paylaşılan grafikte İngiltere’nin dış ticaret hacmini görülmektedir. İncelendiğinde Türkiye açısından önem arz eden iki veri dikkat çekmektedir. İlki Türkiye ve İngiltere arasındaki ticaret hacmi (Türkiye DTV, 2019 Dış Ticaret raporu) Brexit sonrası ikili ticaret hacminde kayda değer bir değişim öngörülmemektedir. AB İngiltere arasındaki ticaret hacminde ise %13 civarı bir azalma öngörülmektedir. Türkiye ile dış ticaret hacminin değişmeyeceği beklentisi iki açıdan ele alınmalıdır. AB ile düşen ticari potansiyel İngiltere tarafından nereden ve nasıl telafi edilecek? İşte TTIP burada önem kazanmaktadır.
Türkiye’nin İngiltere ile coğrafi yakınlık avantajını lehine çevirme yönünde etkili politika üretmekte yetersiz kaldığını söyleyebiliriz. İngiltere’nin ise Türkiye ile ticari yeni açılımları değerlendirmek için ilişkiye açık olduğu görülmektedir. Bu bağlamda ticaret hacminin artırılması siyasi iradenin de devreye girmesi ile ivmelenebilir.
Kaynak: Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), erişim 03.03.20120
İngiltere’nin en fazla ithal ettiği ürünler incelendiğinde Türkiye’nin stratejik üstünlüğü olan demir çelik başta olmak üzere, motorlu kara taşıtları (toplu taşıma araçları) ürerine ikili iş birliği geliştirilebilir. Söz konusu ürünlerin Asya-Pasifik ülkelerine kaptırılmaması adına Lojistik avantaj önemli bir üstünlük olabilir.
Gerek Doğrudan yabancı yatırım (DYY) gerekse sermaye yatırımı ise bu çalışma kapsamı dışında olduğundan tartışılmadı. Ancak, İngiltere ve TTIP arası iş birliği girişimi müteakip başlıklar altında tartışılacak.
APEC’in Yapısı ve Stratejik İş birlikleri Açısından Tartışılması (Kuşak-Yol Stratejisi)
Asya Pasifik birlikteliği ilk olarak 2002’de Brunei, Singapur, Şili ve Yeni Zelanda arasında Serbest Ticaret Anlaşması çerçevesinde başlamıştır. 2008’de ise Obama döneminde ABD sürece dahil olmuştur. 2016 Şubat’ında müzakereler sonuçlandırılarak 12 ülkenin (ABD, Kanada, Meksika, Şili, Peru, Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya, Malezya, Brunei, Vietnam ve Singapur) katılımı ile ortaklık sözleşmesi imza edilmiştir.
Söz konusu birlikteliğin en önemli özelliği Dünya mal ve hizmet ticaretinin %25’ini kapsamasıdır. İkinci önemli konu ise Gümrük Vergileri Ticaret Genel Anlaşması (GATT) (Uruguay müzakereleri sonrası anlaşma Dünya Ticaret Örgütü (WTO) halini aldı) kapsamında gerçekleştirilen en geniş kapsamlı ticari birliktelik olmasıdır. ABD Başkanı Tramp döneminde ABD’nin ticaretine anlamlı bir katkısı olmadığı öne sürülerek ilişkilerin dondurulması yolu tercih edilmiştir. Bize göre bu fesih sürecinde ticari çıkar dışında da stratejik bazı konular yer almaktadır.
Buraya kadar yapılan tartışma çerçevesinde Türkiye’yi ilgilendiren iki değişken dikkat çekmektedir.
Bunlardan ilki, Türkiye’nin APEC ülkeleriyle halen gerçekleştirmekte olduğu ticaret potansiyeli. Türkiye APEC ülkelerine 10 milyar dolar civarı ihracat gerçekleştirirken 20 milyar dolar civarı ithalat yapmaktadır. Yani Türkiye’nin birlik ülkeleri ile yarı yarıya bir ticaret kaybı söz konusudur. İkinci stratejik alan ise Türkiye’nin Kuşak-Yol projesi kapsamında uzak Asya ülkelerine hiç olmadığı kadar yakınlaşmış olmasıdır.
Kuşak-Yol projesi literatürde genel olarak uzak Asya’dan Avrupa ve Kuzey Afrika bölgesine doğru bir akış ekseninde tartışılmaktadır. Ancak Citi grubun 2050 projeksiyonuna bakıldığında, bugün hala Avrupa merkezli olan ekonomik ağırlığın uzak Asya ve Doğu Avrupa (eski demirperde bölgesi) ülkelerine doğru kayacağı yönündedir. Bu kayma nasıl okunmalı? Çin özelinde uzak Asya’dan Avrupa doğru yaşanan ticari mal ve hizmet akışı artarak devem mı edecek yoksa tersine bir akım oluşabilir mi?
Kuşak-Yol alan yazın, Türkiye’yi Asya’dan Avrupa’ya akan ticari ağ içerisinde lojistik düğüm noktası olarak konumlandırmaktadır. Ancak bu bakış belki 40 yıllık bir konjonktürü yansıtmaktadır. Daha derinlemesine analizler dünya nüfusunun yarısını barındıran ve nüfus artış hızı dünya genelinin çok üstünde olan bölgenin gelecek yüz yıllın yeni pazarı olma potansiyelinin göstermektedir. Bölge dünyanın en önemli ve gelişen pazarı olacaktır. Dolayısıyla Kuşak-Yol da lojistik üs konumlandırması eksik bir konumlandırma olabilir.
Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) Stratejisi
Ortaklık müzakereleri halen ABD ve AB arasında devam etmektedir. Bu anlaşma, dünya ticaretinin üçte birini kapsamaktadır. 13 Şubat 2013 tarihinde birlik için adım atıldığı deklare edilmiştir. Dönemin ABD Başkanı Obama ve dönemin AB Komisyon Başkanı Barroso ilişkilerin seyrine yönelik kamu bilgilendirmesi yapmıştır.
Görüşmelerin şeffaf yapılmaması ciddi eleştirilere sebep olmaktadır. Özellikle ABD Başkanı Trump’ın diş siyasi ilişkilerdeki dominant duruşu şu an itibariyle anlaşmayı çıkmaza sokmuş durumda. Özellikle tarımsal ürünlerin karşılıklı ticareti konusu oldukça tartışmalı bir müzakere konusu. Zira AB’de uygulanan sıkı gıda yönetmeliği halk sağlığı bağlamında gıda ürünlerinin sıkı denetimini öngörmektedir. Ancak ABD bu kalemde taviz alma gayretini devam ettirecektir. Karşı taviz olarak ise ABD otomotiv sektörü için ilave kolaylık taahhüt etmektedir. AB’nin bu durumdan en fazla rahatsız olan ülkesi, tarımsal faaliyet lokomotifi olan Hollanda’dır. Müzakerelerin en güçlü ortağı Almanya otomotiv sektörü için aldığı taviz karşılığında tarım ürünleri için diğer AB üyesi ülkelere baskı yapmaktadır. Olası tavizin Türkiye tarım üretimi ve ticaretini de olumsuz etkileyebileceği unutulmamalıdır.
Ortaklık anlaşmasının başlıkları gümrük duvarlarının kaldırılması, ticari düzenlemeler, hayvan ve bitki sağlığı, gıda güvenliği standartları, hizmet ticareti, üçüncü ülkelere karşı dayanışma, yatırımların serbestliği, standartların yükseltilmesi, kamu ihalelerinde şeffaflık şeklinde sıralanabilir. Gelinen noktada yakın gelecekte ortak müşterekte uzlaşı oldukça zor gözükmektedir. Türkiye ise bu anlaşmada ortak Pazar bağlamında AB’ye üye olması nedeniyle taraftır. Ancak bu tarafgirlik karar mekanizmasında değil ama ancak pazar olma bağlamında riskli bir sonuç doğurmaktadır. ABD ile gümrük duvarlarının kaldırılması sonucu tek taraflı olarak ABD’den Türkiye’ye doğru hiçbir engellemeye uğramadan gelebilecek ürünler karşılığında aynı serbestliğin Türkiye tarafından kullanılamayacağı endişesidir. Diğer taraftan Hollanda’dan sonra AB’nin en önemli tarımsal ticari partneri olan Türkiye’nin yeni ve çok daha güçlü bir rakibinin ortaya çıkacak olmasıdır. Müzakerelere taraf olabilme adına siyasi erkin süreci yakından izlemesi gelecekte yaşanması muhtemel sorunların önlenmesi için önem arz etmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme
İngiltere’nin toplam ithalatının yaklaşık %2 si Türkiye ile gerçekleşmektedir. Dış ticaret ilişkilerinde coğrafi yakınlık en önemli maliyet fırsatı olarak görülebilir. Bu bağlamda İngiltere pazarından alınan payın Türkiye için yetersiz olduğu söylenebilir. Dolayısıyla ihraç kalemleri yeniden gözden geçirilerek sıkı iş birliğinin geliştirilmesi, çok geç kalınmadan gerek siyasi erk gerek sivil kesimin İngiltere’yi sıkı markaja alması yakın gelecek için oldukça faydalı olacaktır. Bu bağlamda İngiltere’nin AB sonrası kayıpları ve yeni doğacak ihtiyaçları için dış partner arayışından yeterli pay alınamaması (İngiltere’nin TTIP ve APAC ile uzlaşmak için ciddi görüşmeler yaptığı bilinmektedir) fırsatın kaçırılması anlamına gelecektir.
ABD’nin AB ile gerçekleştirmeye çalıştığı, Trans-Atlantik (TTIP) anlaşması kapsamındaki ülkelerin Türkiye’nin sektörle ihracatının %52’sini temsil ettiği unutulmamalıdır. Bu çerçevede, Kuşak-Yol stratejisi uzun soluklu Türkiye lehine kazanın sağlayıncaya kadar, Trans-Atlantik’e AB ile eşit haklarla dahil olabilme uğraşısı yakın geleceğin en önemli dış ticaret meselesi olarak görülmelidir.
Sonuç olarak; bu çalışmaya konu olan İngiltere stratejisinin doğru yönetilmesi durumunda Türkiye’ye katkısı mevcut dış ticaret hacminin iki katına çıkması anlamına gelecektir. Bunun parasal karşılığı, yaklaşık 19 milyar dolar olan kapasitenin 40 milyar dolar seviyesine rahatlıkla çıkacağı anlamı taşır. TTIP avantajlarının yanında ciddi tehditleri de barındırmaktadır. Müzakerelerin içinde olmak hayati önemdedir. Belki güncel Ortadoğu siyasi konjonktürü müzakerelere taraf olmak için bir argüman olarak kullanılabilir. Aksi takdirde halen ihracatımızın %58 e yakınını gerçekleştirdiğimiz pazarda daralma ya da duraklama görülebilir. APAC uzak bir coğrafya gibi dursa da Kuşak-Yol stratejik olarak uzun vadede olası dış ticaret pazarının uzak asaya ya kayması ile önemli kazanıma yal açacaktır.
Bu çalışmaya konu olan ticari iş birlikleri halen Dünya mal ve hizmet ticaretinin yaklaşık %70’ini oluşturmaktadır. Mevcut potansiyelinin yanında tehditleri de barındırması nedeniyle çalışmaya konu olan yeniden paylaşın çabalarının sıkı takibi ülke geleceği açısından hayati önemdedir. Çalışmaya konu olan her bir başlık için daha ayrıntılı ve nicel veriler üzerinden analiz, karar alıcılara daha farklı bakış kazandırabilir.
Ersin SÜNBÜL
HBV. Ünv. Uluslararası Tic. Böl. Ankara
Görüntülenme:
992